2 Mayıs 2013 Perşembe

Sabahattin Ali "Kürk Mantolu Madonna"

Hadisələr  müşahidəçi olan Rasim bəy, yaşadığı hadisələrə görə həyatının 10 ilini az qala heç bir duyğusunu paylaşmadan keçirən Raif bəy və onun naifliyini fürsət bilən ailəsi, eşq qorxusunu, etibarsızlığı, tədbirli davranaraq  saxlamağa çalışan Maria Puder ətrafında dönür.

Qeyd edim ki, kitab çox axıcı idi. Çox bəyəndim. Xüsusi olaraq da kitabın üz qapaq rəngini sevdim))

Mənim üçün bu kitabda xarakterləri tanımaq hadisələrdən daha əhəmiyyətli idi. Kitabın başlarında "bir insana başqalarından yaxın olmanın qüruru" ndan bəhs edilir. Raif Əfəndini o içinə qapalı, səssiz hallarıyla, Maria Puder'i cəsur amma bu cəsurluğunun arxasına gizlənən qorxaqlığıyla tanıdıqca bu qüruru bir az mən də hiss etdim.

Kitabdan seçdiklərim;

~ Dibinde bir ejderhanın yaşadığı bilinen bir kuyuya inecek bir kahraman bulmak, muhakkak ki, dibinde ne olduğu hiç bilinmeyen bir kuyuya inmek cesaretini gösterecek bir insan bulmaktan daha kolaydır~

~ İnsanlara ne kadar çok muhtaç olursam onlardan kaçmak ihtiyacım da o kadar artıyordu..~

~ Nedense, hayatta bir müddet beraber yürüdüğümüz insanların başına bir felaket geldiğini, herhangi bir sıkıntıya düştüklerini görünce bu belaları kendi başımızdan savmış gibi ferahlık duyar ve o zavallılara, sanki bize de gelebilecek belaları kendi üstlerine çektikleri için, alaka ve merhamet göstermek isteriz~

~ İnsan tahammül edemeyeceğini zannettiği şeylere pek çabuk alışıyor ve katlanıyor~

~ Bir kadın herhangi bir şekilde hoşuma gidince ilk yaptığım iş ondan kaçmak olurdu. Karşı karşıya geldiğim zaman her hareketimin, her bakışımın sırrımı meydana vuracağından korkar, tarif edilmesi imkansız, adeta boğucu bir utanma ile dünyanın en zavallı bir insanı haline gelirdim. Hayatımda hiç bir kadının, hatta annemin bile gözlerine dikkatle baktığımı hatırlamıyorum~

~ Dünyada bana hiçbir şey, tabiattan melül bir insanın zorla gülmeye çalışması kadar acı gelmemişdir~

~ Yaşamak tabiatın en küçük kımıldanışlarını sezerek, hayatın sarsılmaz bir mantık ile akıp gidişini seyrederek yaşamak; herkesten daha çok, daha kuvvetli yaşadığını, bi ana bir ömür kadar çok hayat doldurduğunu bilerek yaşamak... Ve bilhassa bütün bunları anlatacak bir insanın mevcut olduğunu düşünerek, onu bekleyerek yaşamak..~

~ Hayatta yalnız kalmanın esas olduğunu hala kabul edemiyor musunuz? bütün yakınlaşmalar, bütün birleşmeler yalancıdır. İnsanlar ancak muayyan bir hadde kadar birbirilerine sokulabilirler, üst tarafını uydururlar; ve günün birinde hatalarını anlayınca, yeislerinden her şeyi bırakıp kaçarlar. Halbuki mümkün olanla kanaat etseler, hayallerindekini hakikat zannetmekten vazgeçseler bu böyle olmaz. Herkes tabii olanı kabul eder, ortada ne hayal sükutu, ne inkisar kalır... Bu halimizle hepimiz acınmaya layıkız; ama kendi kendimize acımalıyız. Başkasına merhamet etmek, ondan daha kuvvetli olduğunu zannetmektir ki, ne kendimizi bu kadar büyük, ne de başkalarını bizden daha zavallı görmeye hakkımız yoktur...~

~ Kaybedilen en klymetli eşyanın, servetin, her türlü dünya saadetinin acısı zamanla unutuluyor. Yalnız kaçırılan fırsatlar asla akıldan çıkmıyor ve her hatırlayışta insanın içini sızlatıyor. Bunun sebebi herhalde, "Bu öyle olmayabilirdi" düşüncesi, yoksa insan mukadder telakki ettiği şeyleri kabule her zaman hazırız~




2 yorum: